Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı mirası üzerine kurulduğu için ekonomik olarak adeta bir “enkaz” devralmıştır. Kapitülasyonların yaygınlaştırılması, Sanayi devrimi, dış borç ve Duyun-u umumiye idaresi, Reji idaresi ve ülkedeki yabancı sermaye yatırımları gibi gelişmeler Osmanlı devletini batıya bağımlı, yarı sömürge durumuna getirmiştir. Cumhuriyetin kurucu kadrosunun ekonomik alandaki hedefi milli ve bağımsız bir ekonomiye sahip, hızla kalkınan, öz kaynaklarını kendisi kullanabilen ve refah seviyesi yüksek bir ülke kurmaktı.
1923 yılında Lozan Antlaşması imzalanmadan İzmir’de "Türkiye İktisat Kongresi" düzenlenmiştir. Kongre Sanayi Komitesi, sanayinin “korunması,özendirilmesi,finansmanı ve sanayicinin eğitimi” başlıkları altında aldığı kararların hayata geçirilmesiyle sanayileşme hızı dünyadaki birçok ülkenin sanayileşme hızından daha yüksek bir düzeyde gerçekleşmiştir. Dünya ekonomik bunalımı sonrasına denk gelen1929-1939 döneminde, dünya sanayi üretimi artış hızı, Türkiye'nin gerçekleştirdiği hızdan çok daha düşük olmuştur. Türkiye'de bu dönemdeki sanayi üretimi artış oranı 96 iken bu oran dünya için 19'dur.
Günümüz Türkiye’sinde ihracatın gövdesi sanayiden oluşurken, ithalatın da ara-mal, yatırım malı kalemleri de sanayi üretimine bağlı. Buradan hareketle dış ticarete bağlı tüm hizmet sektörleri de sanayiden besleniyor. Özet olarak, imalat sanayisi, milli gelirdeki payı yüzde 15 dolayında olmasına karşılık, sürükleyici rolü büyük bir sektör olduğu için bu sektördeki yatırımlardaki durgunluk, aslında ekonominin durgunluğu anlamına geliyor.
Sanayisizleşme tüm ülke için ciddi bir tehdit olmayı sürdürürken, var olan sanayi,doğu ve güney doğuda yaşanan terör olayları nedeniyle İstanbul’un inisiyatifinde “Marmara odaklı” hale geldi. Bu durumda, nüfusun önemli bir kısmının yaşadığı Anadolu’nun tüm diğer bölgelerinde imalat sanayisi ya yerinde sayıyor ya da geriliyor, yok oluyor.
Büyük ölçüde kayıt altında sürdürülen imalat sanayi gerilerken,müteahhitlerin ülke yönetiminde söz sahibi olmasıyla rant ekonomisine geçiş sağlanmıştır.Kayıt dışı faaliyetlerin yoğun olduğu özellikle 2003 sonrası hızlanan inşaat/emlak sektörlerinin milli gelirde artan payları dikkat çekici. 2003’te yüzde 12,5 olan inşaat/gayrimenkul sektörlerinin payları, 2008’ sonrasında yüzde 16’yı aşmıştır.
İmalat sanayisinin Türkiye milli gelir içindeki payı yıldan yıla azalıyor. 1999 yılında yüzde 21,6’lık payla üretimde önemli bir yeri olan imalat sanayisi 2000’lerin başlarında yüzde 18 paya geriledi ve erime sürerek 2015 yılını yüzde 15,6 ile tamamlayabildi.
Tüm ekonomiyi sürükleme gücü, dinamizmi olan imalat sanayisi, özellikle son 5 yılda, hızla ivme kaybediyor. İmalat sanayisinin ivme kaybında, Anadolu’daki sanayinin erimesi, kurutulması, potansiyelinin atıl kalması önemli bir etken. Tarihsel olarak bir kısmı kamu, bir kısmı özel sektörce gerçekleştirilen Anadolu’daki imalat sanayisi, kamudaki hızlı özelleştirmeler-kapatmalar, özel sektörde ise yıkıcı ithalat ve teşviksizlik nedeniyle yaşanan gerileme ile önemli erozyonlar gösterdi.
Her şeyi teşvik etmekten, seçici olamayan, özel bir bölgeyi, sektörü teşvik edemeyen mevcut teşvik programı, sonuçta, amaçlanan bölgesel uçurumu daraltmaya yetecek gibi görünmemektedir. Nitekim 2012 Haziran-2015 sonu döneminde 309 milyar TL’lik yatırımın teşviklerle destekleneceği kararlaştırılmış, ancak sektörel olarak bakıldığında imalat sanayisinin bu toplamda payı yüzde 38’de kalmıştır. Dahası, yatırımların bölgesel dağılımı, istenen dengesizliği azaltmaya yaramış görünmemektedir. Aynı dönemde teşvike bağlanan 309 milyar TL’lik yatırımdan İstanbul’un da yer aldığı 1. bölge yüzde 35 ile ilk sırayı almıştır. Yine Batı’da yer alan 2. bölge ve 3. bölge yüzde 31 pay almışlardır. Böylece teşvikli yatırımların üçte ikisi zaten gelişmiş ve görece gelişmiş bölgelere yapılmıştır. Buna karşılık en az gelişmiş bölge Doğu ve Güneydoğu(6. bölge) teşvikli yatırımlardan yüzde 5 pay alabilmiştir. Yatırımların patinaj yaptığı, özellikle sanayi yatırımlarının bıçak gibi kesildiği son yıllarda, yeni bir büyüme paradigması, sanayiye yeni bir bakış açısını, yatırımları özendirecek yeni bir yaklaşımı gerektirirken, bölgesel eşitsizliklere karşı kamu yatırımcılığı kendisini iyice dayatmaktadır.
1953 yılında Amerikanın isteğiyle asker gönderdiğimiz,ekonomik olarak çok gerimizde olan 50 milyon nüfusa sahip Güney Kore ,ağırlıklı sanayi ürünleri olmak üzere dünyanın 7 büyük ihracat ekonomisi, 2016 yılı ihracat 483 Milyar dolar,ithalatı 389 Milyar dolar, ihracat fazlası 94 Milyar dolar. 2016 yılında Güney Kore'nin GSYH 1,41 trilyon dolar ve kişi başına düşen GSYİH 35,8 Bin dolar oldu.Güney Kore dışarıda eğitim gören gençleri ülkesine çekerek beyin göçünün önlenmesi ve yabancı sermaye yatırımlarını sanayinin gelişmesi için kullanarak sağladı.Ülkemizde ise eğitim için yurtdışına giden gençler geri dönmediği gibi son yıllarda iyi eğitim görmiş gençlerimizin yurtdışına çıkışları hızlandı.Dünyada para bolluğu yaşandığı 2009-2015yıllarında kredi ve doğrudan sermaye olarak ülkemize giren yabancı para sanayinin gelişmesinde kullanmak yerine inşaat ve altyapı projelerine harcandı.
Güney Korenin 60 yılda başardığını, ülkemiz, 94 yıllık Cumhuriyet döneminin 70 yıldan fazlasını kısır siyasi çatışmalarla enerjilerini tüketmeyi alışkanlık haline getirmiş siyasetçiler sayesinde boşa geçirdi.
Türkiyenin rant ekonomisinden sanayi toplumuna geçmesi için sanayileşmeye yönelik atılması gereken öncelikli adımlar şunlardır;
Bölgesel dengesizliklerin kaldırılması,
İstihdam odaklı sektörlerin geliştirilmesi,
Teknoloji yoğun ürünlerin imalattaki paylarının artırılması,
Toplumsal gelişme ve refah için gelirin adil paylaşımının sağlanması,
Tasarım, AR-GE ve Mühendislik altyapısına yapılan harcamaların artırılması
Bilim-teknoloji ve mühendislik eğitimi alt yapısının güçlendirilip, niteliğinin yükseltilmesi, Sabit yatırım ve iç tasarruf oranlarının yükseltilmesi sağlanmalıdır.
Sonuç olarak üretilecek yeni paradigmada, teşvik kadar caydırıcılık aracı da devreye alınmalı, İstanbul başta olmak üzere, bazı bölgelere, sanayi yatırımların yönelmesinin önüne engeller konulmalıdır. Sanayide kamu yatırımcılığı etkili bir biçimde rol almalı, yerel inisiyatiflerin, kooperatiflerin, yerel yönetimlerin imalat sanayisini geliştirmeleri için etkinleştirilmiş ve demokratikleştirilmiş merkezi planlama ile koordineli büyüme çabaları desteklenmelidir.