Dünya geneline yayılan Covid-19 pandemisinin bugün geldiğimiz noktada ülkemiz ve dünya ekonomilerini her geçen gün biraz daha olumsuz etkilemeye devam ettiğini hatırlatan Doç. Dr. Gizem Karakan Günaydın, salgının önlenmesi için sıkı tedbirler alan Çin’de 2020 yılının ilk çeyreğinde ekonomik daralmanın yıllık bazda 6,8 olduğunu ve bu çeyrek bazındaki olumsuz büyüme verisinin 1992 yılından bu yana Çin ekonomisi için bir ilk olduğunu hatırlattı.
Doç. Dr. Günaydın, Uluslararası Para Fonu (IMF)’nin Nisan ayında yayımladığı “Küresel Ekonomik Görünüm” raporuna göre; salgınla mücadele kapsamında alınan karantina ve sosyal mesafe önlemlerinin, ülke ekonomilerini durma noktasına getirmesi ile birlikte, dünya ekonomilerinde, 1929 yılında yaşanan “Büyük Buhran”dan bu yana, en derin ekonomik durgunluğun beklendiğini dile getirdi. Sektörler bazında ele alındığında ise en hızlı düşüşlerin tekstil, hazır giyim ve motorlu taşıtlar sektörlerinde görülürken, salgından en az gıda, eczacılık ve kâğıt ürünlerinin etkilendiğini sözlerine ekledi.
“Tekstil sektöründe, 2020 yılında ciroların bir önceki yıla göre 28 oranında azalması bekleniyor”
Uluslararası Tekstil Üreticileri Federasyonu (ITMF) üyeleri ve şirketlerle peş peşe gerçekleştirdiği iki araştırma ile salgının siparişler ve cirolar üzerindeki olumsuz etkisinin gözler önüne serildiğini dile getiren Doç. Dr. Günaydın şunları kaydetti. “700 firmanın katılımı ile gerçekleşen araştırma sonuçlarına göre küresel tekstil değer zincirindeki siparişler ortalama 31 oranında iptal edildi veya ertelendi. Bununla bağlantılı olarak, 2020 yılında ciroların bir önceki yıla göre 28 oranında azalması beklenmektedir. Salgının ilk haftalarında bazı bölgeler bu süreçten tam olarak etkilenmemişken, ilerleyen süreçte sipariş ve cirolardaki olumsuz tablo tüm pazarları kapsamış bulunmaktadır. Kriz koşullarındaki belirsizlik sektör üzerindeki yükü arttırmaktadır. Tekstil ihracatında ön sıralarda olan Denizli İlimiz tekstil sektöründe de son günlerde bir takım sıkıntıların ortaya çıktığı söylenebilmektedir. Özellikle İngiltere’den verilen siparişler pazarda en çok iptal sürecine sokulan siparişler olduğu biliniyor. Geriye dönük bekleyen ödemelerde de firmalarımıza indirim yaptırmaya zorlayan önemli markalar var. Bu indirimleri talep edenler aslında yıllardır Türkiye’de üretim yaptırdıkları için piyasayı, fiyatları, koşulları gayet iyi bilirler. Türkiye’de sipariş verecekleri zaman fiyatı titiz bir şekilde hesaplarlar. Bu indirimlerin üretici firmalarımızı uzun vadede etkileyeceği düşünülmektedir. Uzun yıllardır sürekli artış gösteren miktar bazındaki artış da eksi görünüm sergilemektedir. Ocak-Nisan döneminde Türk tekstil ve hammaddeleri sektörünün miktar bazındaki ihracatı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 11 oranında azalarak 699 bin tonda kaldı. Sadece Nisan ayı ele alındığında miktar bazındaki ihracat azalışı 45. 2 oranında. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın verilerine göre, tekstil sektörünün Nisan ayındaki kapasite kullanım oranı ise 44.3 olarak açıklandı. Kapasite kullanım oranı Ocak ayında 79, Şubat ayında 79.3 ve Mart ayında 78.1 olarak saptanmıştır.”
Türk hazır giyim sektörünün en önemli ihracat pazarı olan Avrupa’da özellikle İtalya, İspanya ve İngiltere’nin salgından en fazla etkilenen ülkeler arasında yer almasıyla Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkelere yapılan tekstil ihracatının 52,4 gerileyerek 206 milyon dolar seviyesine indiğine değinen Doç. Dr. Gizem Karakan Günaydın, en büyük ikinci pazar konumundaki Eski Doğu Bloğu ülkelerine yapılan ihracatın da Nisan ayında 60,1 gerileyerek 34 milyon dolar seviyelerine indiğini belirtti.
Pandemi sonrası tekstil sektöründe de “Endüstri 4.0” öne çıkacak
Doç. Dr. Gizem Karakan Günaydın, sözlerine şöyle devam etti. “Görünen o ki, önümüzdeki günlerde gerek ürün, gerek satış ve pazarlama gerekse üretim ve yönetim sistemlerinde değişiklik olacağı ön görülüyor. Bu süreçte kendini adapte edebilenler sektörde varlığına devam edebilirken sürece adapte olamayan firmaların sektörden çekilmek zorunda kalacağını söyleyebiliriz. Modern tekstil şirketlerinin övündüğü en önemli eğilim “tam zamanında” ürün politikası idi yani ihtiyaçları karşılamak için mümkün olan en düşük stoğu muhafaza etmekti. Ancak karantina süreci tedarik zincirindeki olası sorunlar bu sistemi değiştirebilmektedir. Artık işletmeler belirsiz tablolara karşı envanterlerini yeniden ayarlayacak ve daha fazla stok tutma eğiliminde olmalarını beklemekteyiz. Bu pandemi süresince yaşanan bir diğer sıkıntının uluslararası nakliye ve seyahat kısıtlamalarının ürünlerin alıcıya gitmesini engellemiştir. Bu durumda koronavirüs sonrasında ürünlerin satılacağı ülke içinde üretilmesine dikkat etmesi bekleniyor. Dolayısıyla yerel tekstil ürünlerinin de artacağı öngörülmektedir. Pandemi sonrasında Sosyal mesafe tedbirleri kapsamında, ülkemizde de ön hazırlıkları yapılan endüstri 4.0 sistemlerinin artık kaçınılmaz olacağı, firmaların otomasyona yöneleceği, minimum insan sayısı ile çalışmaya devam edeceği ön görülmektedir. Endüstri 4.0 diğer adıyla dijital dönüşüm, salgından sonra tekstil sektörü genelinde atılması gereken ilk adımlardan bir tanesidir. Bu konuda gerek ülkemizde gerekse ilimizde mevcut tekstil işletmelerinin Endüstri 4.0 farkındalık seviyesini arttırmak ve ortak bir anlayış yaratabilmek önemlidir. Bu konuda, devlet desteği almak özellikle küçük ve orta boy işletmelerin bu dönüşüme ayak uydurabilmeleri için büyük önem taşımaktadır.”
“Tekstil ve konfeksiyon ürünleri sağlık alanının vazgeçilmezi haline gelmiştir”
Tekstil sektörü için bundan sonraki süreçte çıkış ve çözüm yolu olarak pek çok alternatifin bulunduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Günaydın, dünya genelinde pek çok tekstil şirketinin üretimlerini, koruyucu giysi ve maske gibi teknik tekstil ürünlerine yönlendirebileceğine vurgu yaptı. Tekstil ve konfeksiyon ürünleri sağlık alanının vazgeçilmezi haline geldiğini belirtti.
“Üniversite-Sanayi iş birliklerine her zamankinden daha çok önem verilmelidir”
Tekstil ürünlerinde, beklenen kalite algısının yanında virüs barındırma tehlikesi taşıyıp taşımadığının da gösterildiği özel sertifikaların ortaya çıkmasının beklendiğini dile getiren Doç. Dr. Gizem Karakan Günaydın, özellikle ağız maskesi üretiminde yaygın olarak kullanılan nonwoven ürünlerinin dünyadaki ve Türkiye’deki üretim kapasitesinin arttırılması gerektiğini söyledi. “Bu kapsamda en uygun filtrasyon özelliğindeki koruyucu ürünlerin geliştirilmesi ve standartlara uygun hale getirilebilmesi için üniversite-sanayi iş birliklerine her zamankinden daha çok önem verilmelidir. Şu anda yaygın olarak kullanılan nonwoven ve dokuma kumaşlardan üretilen ağız maskelerinin 2 saat ile 4 saat arasında bir kullanım ömrü vardır. Kullanım ömründen daha uzun süre takıldığında ise insanı korumaktan ziyade virüsün uzun süre filtre üzerinde aktif kalmasını ve bulaşıcılık süresini uzatmaktadır. Geliştirilen maskelerin uzun ömürlü, konforlu ve yıkama dayanımlarının arttırılması yönünde çalışmalar arttırılmalıdır. Artan hava sıcaklıklarına bağlı olarak maske ile konfor hissinin azalması pandemi sürecinde risk oluşturabilmektedir. Önümüzdeki yıllarda yeni değerler üretilmesi, katma değerler ve rekabet gücünün sürekli arttırılması, farklı girişim ve stratejileri zorunlu kılmaktadır. Bu sebeple gerek ilimizde gerekse ülkemizde sadece üreten ve pazarlayan bir konumdan çıkarak, tasarım ve ürünlerde fonksiyonelliği arttıran, marka oluşturabilen firmaların sayısı artmalıdır. Artık ev tekstili, hazır giyim ürünleri gibi konvansiyonel ürünlerin yanında tekstil kullanıcılarının kişisel bakım, konfor desteği sağlayan, vücut sağlık sistemi ile uyumlu, hayati verilerin değişiminde haberdar edebilen fonksiyonel tekstil ürünlerinin geliştirilmesi ana hedeflerden olmalıdır.
Tüketicilerin tercihlerinde, renk ve tasarımından daha çok, ürünün koruyucu özelliğinin olması önem kazanacak
Salgın ile birlikte diğer tüketim alışkanlıklarında olduğu gibi tekstil alanında da tüketim alışkanlıklarının değiştiğine dikkat çeken Doç. Dr. Günaydın, bugün ve gelecekte e-ticaret alanında kendini kanıtlamış firmaların diğer firmalara nazaran bir adım öne çıkacağını belirtti. Tüketicilerin tercihlerinde artık renk, tasarım gibi parametrelerden önce ürünün koruyucu özeliğinin öne çıkacağının altını çizen Doç. Dr. Günaydın, özellikle de çocuk giysilerinde anti bakteriyel ve anti virüs özelliği taşıyan fonksiyonel yapıların önümüzdeki yıllarda çokça tercih edileceğini söyledi. “Denizli’deki tekstil firmalarının özellikle “tekstilde sürdürülebilirlik” konusuna pandemiden sonra daha çok önem vermesi gerektiğini düşünüyorum. Bu kapsamda firmaların organik, geri dönüştürülebilir lifler, iplik temini gibi konularda destek alabilecekleri pek çok araştırma enstitüsü ülkemizde bulunmaktadır. Yakın çevremize baktığımızda Denizli Buldan ilçemizde özellikle konforlu ve doğal giyimi sağlayan dokuma kumaşlar üretilmekte, bu kumaşların boyamaları da doğal yöntemlerle yapılabilmektedir. Anti bakteriyel, doğal çocuk giyimlerine olan talebin artacağı düşünüldüğünde bu hususta önemli avantajlar sağlanabileceği düşüncesindeyim. “Hızlı Moda” kavramının hayatımıza girmesiyle beraber aşırı bir tüketim söz konusu oldu. Salgın döneminde “Hızlı Moda”nın dünyaya, doğaya aslında tüketicilere ne kadar zararlı olduğu da sorgulanmaya başlandı. Bu kadar hızlı üretim sonunda kirlenen doğa, çevre, küresel ısınma bizlere çok ciddi sinyaller vermeye başladı. Bu sinyallerin doğru algılanıp doğru yorumlanması çok önemli. Şu anda yaşadığımız virüs tehlikesi ile birlikte bizim de içimizde bir dönüşüm başladı. Dünya bu kadar hızlı yok olurken doğaya olan borcumuz ile ilgili hepimizin daha hassas olacağı düşünülmektedir. Bundan sonraki süreçte tekstil tüketicisinin algısı daha çok ihtiyaca yönelik davranışlar olarak ortaya çıkacaktır. Bu anlamda tekstil ürün tasarımlarında fonksiyonellik özelliğinin de ön plana çıkacağını söyleyebiliriz.”
“Üretimde çeşitlilik, koruyucu ve medikal tekstil ürünleri gibi yeni alanlara yöneltilmeli”
Sözlerinin sonunda, pandemi sonrası dönemde, ülkemizdeki tekstil firmalarının, üretim çeşitliliğinde koruyucu ve medikal tekstil ürünleri gibi yeni alanlara yönelmesinin son derece önemli olduğunu ifade eden Doç. Dr. Gizem Karakan Günaydın, sektördeki her kesimin birbirini desteklemesi gerektiğine değindi. Türk tekstilinin krizi fırsata çevirebileceğini ve 2020’nin son çeyreğine daha güçlü girebileceğini hatırlattı.
Yorum Yazın