© Haber20Denizli 2022

'İnönü MBK subaylarına 'Başladığınız işi bitirin' demiş'

27 Mayıs darbesinden sonra gözaltına alınan ve Yassıada'da işkence sonucu hayatını kaybeden dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Faruk Oktay'ın oğlu Emre Oktay, 13 yaşında şahit olduğu darbe dönemini anlattı.

İSTANBUL (AA) - Mücahit Türetken - 27 Mayıs askeri darbesi sonrası Yassıada'da işkence sonucu hayatını kaybeden dönemin Emniyet Müdürü Faruk Oktay'ın oğlu Psikolog Emre Oktay, 13 yaşında şahit olduğu darbe dönemini AA muhabirine anlattı.

Darbeye giden süreçte "Menderes Kars-Ardahan'ı Ruslara satmış.", "Amerikan yardımları geliyormuş, Demokrat Parti milletvekilleri, hükümet mensupları bu yardımları aralarında bölüşeceklermiş.", "Polis gösteri yapan öğrencilere ateş etti ve yüzlerce ölü var.", "İsmet İnönü ordu ile anlaştı, askeri darbe yapılacak." gibi birtakım gerçek dışı haberlerin yayıldığını belirten Oktay, babasına olaylarla ilgili suçlama yöneltildiğini ve kendisinden hükümet üyelerini suçlamasının istendiğini dile getirdi.

Babasından ortaya atılan yalan haberleri de üstlenmesinin istendiğini aktaran Oktay, şunları söyledi:

"Babamdan, 'Menderes, Bayar ateş et emri verdi, emniyet de ateş etti.' demesini istiyorlar. 'Yüzlerce öğrenci öldü ve bu öğrencileri ne yaptılar?' diye soruyorlar. 'Kıyma makinelerindan geçirdiler, Konya'daki yol inşaatının altına sakladılar, kuyulara attılar. Et ve Balık Kurumu buzluklarında sakladılar.' gibi dedikodular yayıyorlar. Gerçekte iki kişi ölüyor olaylarda. Biri Turan Emeksiz, Orman Fakültesi öğrencisi. Oradan geçerken seken bir kurşun isabet ediyor. Bir de Nedim Özpolat. O da hareket halindeki tankın üstüne çıkıyor, slogan atarken dengesini kaybediyor, düşüyor. Tankın paletleri altında kalıyor. Darbeden sonra 'Hürriyet şehitleri' dediler bunlara. O 100 ölü, 5 ölüye indi. Çok paniğe kapıldılar. İstanbul Üniversitesi Rektörü Sıddık Sami Onar, 'Naaşları belki bulamayacağız ama ölülerimiz vardır.' diye açıklama yapıyor."

Emre Oktay, darbe gecesi babasının emniyettekilerle telefonla konuştuğunu ve polislere "Evladım, silahlarınızla sakın karşı koymayın, askerdir, çatışma olur." diye talimat verdiğini ifade ederek, yaşadıklarını şöyle anlattı:

"Caddeye bir baktık tank gelmiş. İki cemse asker, tam teçhizatlı böyle. Bir cemse daha ve üzerinde bir küçük top. Ondan sonra projektörler. Gündüz gibi oldu ortalık. Evin etrafını çeviriyorlar. 'Bunlar ne yapıyorlar?' dedik. Ben 13, ağabeyim Ömer 15 yaşındaydı. Bayağı telaşlandık, korktuk. Elimiz ayağımız titriyor, ne oluyor? Bakıyoruz, bunlar Türk askeri. Türk askeri olunca ferahlıyoruz. Ondan sonra kapı vuruldu. İki süngülü asker ve bir teğmen gibi bir şahıs. 'Beyefendiyi karargaha götüreceğiz.' dediler. Babam da giyindi, bir telaş, bir üzüntü. Vedalaşmadık. Babacığımla son görüşmemiz. Kapıdan çıkıyor 'Baba hakkını helal et.' bir sarıl, bir şey aklımıza gelmiyor ki. Gidecek, gelecek zannediyoruz. Gitti, oradan camdan baktık cemselerden birine bindirdiler ve gitti. Gidiş o gidiş... Davutpaşa Kışlası'na götürmüşler."

"Acımasız ve kötü niyetli insanlardı"

Babasından hiç haber alamadıklarını ve Davutpaşa Kışlası'ndan Yassıada'ya götürüldüğünü duyduklarını dile getiren Oktay, 50 kelimelik mektuplarla haberleştiklerini, onların da sansürden geçtiğini kaydetti.

Oktay, babasının tansiyon hastası olduğunu ve alması gereken ilaçlar bulunduğunu ifade ederek, "Davutpaşa Kışlası'na annem ilk eşinden olan büyük ağabeyimle ilaçlarını gönderdi. Gitmiş Davutpaşa'ya 'Faruk Oktay'ın ilaçlarını getirdim.' demiş. Oradan bir teğmen kalkıp eline bir vurmuş, ilaçlar saçılmış. 'Sen burayı hastane mi sandın? Defol.' demiş. Öyle insanlardı, bu darbeyi yapanlar. Hepsi büyük devrimci, vatan kurtaran, aslan gibi falan lanse ettiler kendilerini ama son derece sadist, acımasız ve kötü niyetli insanlardı." diye konuştu.

Babasına darbe öncesi yaşanan öğrenci olaylarındaki ölüm iddialarının sorulduğunu ileten Oktay, şunları kaydetti:

"Söylenen hiçbir şey çıkmıyor ortaya. Hani 200, 100 ölü? Babama diyorlar ki; 'Nereye sakladın ölüleri?' Babam da 'Ölü olsa ailesi olur, var mı bir aile? Ölüm falan yok.' diyor. Ondan sonra hakikaten anlıyorlar ölü yok, yalanmış bunlar. Bu kez babama 'Menderes'ten, Bayar'dan öğrencilere ateş et emri aldın ama sen etmedin. Ateş etseydin hepsi ölecekti değil mi?' diye sorup teyit etmesini istiyorlar. Babam 'Hayır' diyor. Tehdit ediyorlar, işkence yapıp zindana atıyorlar. Orada Bizans’tan kalan zindanlar var. Tavanı alçak, dar ve ıslak. Babamı üç gün tutmuşlar ve orada ölmüş. Diyarbakır Milletvekili Sezai Demiray, babamın doktor isteyip feryat edişine ve ölümüne şahit olmuş."

Emre Oktay, Yassıada'da, olanlardan habersiz babası bir avukat tutmak istediklerini ancak gittikleri avukatın 50 bin lira talep ettiğini belirterek, yaşadıkları sıkıntıları şöyle ifade etti:

"O zaman 50 bin lira çok büyük para. Babam bir bürokrat. Annem çalışmayan bir kadın. Yani bizim o parayı verecek durumumuz yok. Avukat iftiralara kanıp 'Bunların parası vardır.' diyor. Öyle bir sıkıntıya düştük ki bir de tedbir koydular malımıza mülkümüze. Annem ekmeklerin üzerine yağ döker, kırmızı biber dökerdi, sade ekmek yerdik. Çok zor durumlara düşürdüler bizi."

Oktay, babasının ölüm haberini nasıl aldıklarını ise şu sözlerle dile getirdi:

"Bir gün okuldan geldik ve bir baktık annem çok üzgün. Eli ayağı buz gibi. 'Ne oldu anne?' diye sorduk, 'Birileri geldi, babanız hastaymış.' dedi. Aslında öldü demeye gelmişler ama annem öyle telaşlı ve duygulu bir kadındı ki. 'Ay ne oldu?' falan filan deyince 'Basına söyleyelim, biz söylemeyelim.' deyip gitmişler. Çünkü öldüren onlar yani. Bekliyoruz haber var mı diye. Geldiler gittiler, Kasımpaşa Asker Hastanesi'ndeymiş dediler. Hadi kalkalım gidelim derken filan bir telefon çaldı. Bir basın mensubu arıyor ve 'Faruk Oktay öldü, Kasımpaşa Asker Hastanesi morgunda, gidin alın.' diyor. Naaşını verdiler, yara bere içinde. Ağabeyim 'Bakmayın' dedi. Bütün göğsüne dipçik vurmuşlar. Sonradan duyduğumuzda Yassıada'ya götürülürken de tekme tokat dövüp, yerlerde sürüklemişler. Cenazeyi aldık ve Zincirlikuyu'da defnettik."

"Bazı çevreler adeta şenlik başlattı"

Oktay, demokrasi adına utanç verici ve hak ihlallerinin yaşandığı ortamda sevinenlerin de bulunduğunu söyledi.

Bazı çevrelerin adeta bir şenlik başlattığını belirten Oktay, "Sokağa çıkma yasağı vardı. Halk Partililer, 27 Mayıs darbecilerini ellerinin üstünde, başlarının üstünde taşıdı. Sokaklarda askerleri çevirip öpüyorlardı. Sırtlarına alıyorlardı. Hatta Menderes asıldığı zaman daha da büyük şenlik yaptılar. Bunları bu gözler gördü, kulaklar işitti." ifadelerini kullandı.

Emre Oktay, darbeye gerekçe olarak sunulup propagandası yapılan haberlerin hiçbirisinin doğrulanamamasının darbecileri köşeye sıkıştırıp kızdırdığını ve bu kez iftira yoluna başvurduklarını bildirdi.

"Sınavlarda 'Demokrat Parti'nin, Menderes'in kötülükleri' sorulurdu"

O dönemde ailece kötü muamele ile karşılaştıklarını, bir gün yan apartmanda oturan Halk Parti taraftarlarının babası üzerinden birtakım sözler söyleyerek kendisini dövdüklerini anlatan Oktay, o yıllarda sınavlarda özellikle 27 Mayıs'ın sebeplerinin, Demokrat Parti'nin, Menderes'in kötülüklerinin sorulduğunu kaydetti.

Darbeler sürecini 27 Mayıs'ın başlattığını ve 15 Temmuz'un da sürecin son halkası olduğunu belirten Oktay, darbecilerin yargılanmasını istedi. Oktay, şunları söyledi:

"Yapılan suçların, işlenen cinayetlerin suçsuz kalması iyi bir şey değil. Ben bir şey beklemiyorum, kin ve nefret içinde de değiliz ama suçluyla masum ayrılsın. Mesela Cemal Gürsel'in Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanlık değil ki dayatma. O iptal edilmeli diye düşünüyorum. AK Parti döneminde çok rahatladık. Biz eskiden 27 Mayıs'ı konuşurken sesimizi kısardık. 'Menderes' filan diyemezdik. 'Aman biri duyacak, sus.' öyleydik. 2000'e kadar böyleydi. Ama şimdi çok rahatız, rahat rahat konuşuyoruz."

"'Gürsel, 'Paşam emirleriniz bizim için peygamber buyruğudur.' diyor"

27 Mayıs darbesinden İsmet İnönü ve Cumhuriyet Halk Partisi'nin sorumlu olduğunu öne süren Oktay, buna delil olarak İnönü'nün Tahkikat Komisyonu kurulma kararı sonrası Meclis'te yaptığı konuşmayı delil gösterdi.

Oktay, sözlerini şöyle sürdürdü:

"İnönü'nün TBMM'de söz alarak 'Eğer baskı rejimi kurulursa ihtilal behemehal olur. Böyle bir ihtilal dışımızda, bizimle irtibatı olmayanlar tarafından yapılacaktır.' Demek ki haberdar, biliyor yani. 'Bu yolda devam ederseniz sizi ben de kurtaramam. Şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır.' diyor. İrtibat halinde olmasa bunları söyleyebilir mi? O sırada o dönemde Kore'de bir darbe olmuş, Cumhurbaşkanı Syngman Rhee indirilmiş, ona değiniyor. Yine İnönü Meclis'te diyor ki: 'Syngman Rhee kurtuldu mu? Üstelik ordu, polis, memur onun elindeydi. Halbuki sizin elinizde ne ordu ne memur ne üniversite ne de polis var. Türk milleti, Kore milletinden daha az şerefli değildir.' Cemal Gürsel, İsmet İnönü'ye telefon açıyor. Konuşmalarının arasında 'Paşam emirleriniz bizim için peygamber buyruğudur.' diyor. Bunları da Metin Toker'in 'İsmet Paşalı Yıllar' kitabından öğreniyoruz. Metin Toker, İsmet Paşa'nın damadı, yanındaymış, yazmış."

İsmet İnönü'nün idamlara karşı olduğu, çok üzüldüğü yolundaki söylemlerin doğru olmadığını savunan Oktay, sözlerini şöyle tamamladı:

"Menderes'i 'Anayasa'yı ihlal etti.' ve 'İnönü'yü öldürmek istiyordu.' diye astılar. Bunun üzerine Menderes'in avukatları, 'İnönü'yü öldürme isteği yok. Sayın İnönü'yü çağıralım, kendisi söylesin.' diyor. Salim Başol da diyor ki, 'İnönü gibi mümtaz bir şahsiyeti bu çatının altına çağırmak sizin haddinize mi?' Topkapı'da öldürmeye niyetlendiler diye anlatıyorlar. Kasım Gülek geliyor 'Ben arabadaydım. Tamam böyle bir nümayişler oldu ama öldürmeye niyetleri vardı diye bir şey, elimi vicdanıma koyarak söyleyemem.' diyor. Bunun üzerine Kasım Gülek'i Halk Partisi'nden attılar. Bir de Muammer Aksoy'un bir anlatımı var. Muammer Aksoy darbecileri teşvik eden profesörler kurulundandır. Yeni Anayasa yapmak için Temsilciler Meclisi oluşturuluyor. Şimdi bu Temsilciler Meclisi tamamen Halk Partililerden müteşekkil. İçerisinde bir Demokrat Partili yok. Milli Birlik Komitesi'nin (MBK) bütün yetkilerini de bu Temsilciler Meclisi'ne devrediyorlar. Yani MBK'nin TBMM'den aldığı yetkileri, Temsilciler Meclisi'ne devrediyorlar. Bunun üzerine MBK'deki subaylar İnönü'ye 'Paşam şu Yassıada mahkemeleri bitmedi daha, kararlar açıklanacak. İdam kararlarının onaylanıp onaylanmamasını da Temsilciler Meclisi'ne devredelim, siz orada hakimsiniz. Ona göre istemiyorsanız onaylamazsınız, isterseniz onaylarsınız.' diyorlar. O da cevap olarak 'Başladığınız işi bitirin.' demiş."


İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER