GESİFED'den 2019-2020 Ekonomi Değerlendirmesi
EKONOMİGESİFED Yönetim kurulu Başkanı Avukat Aysun Nalbant, 2019-2020 Ekonomi Değerlendirmesi yaptı.
2020 yılı, 2019’a göre “ev ödevlerimizi eksiksiz yaparsak” ve “fırsat ve tehditlerimizin farkında olursak” nispeten daha olumlu bir yıl olacaktır.
Geçtiğimiz yılın ikinci yarısında yaşadığımız kur şoku dalgası ile finansal ve reel sektörde yaşanan dalgalanmalar, ekonomimizin bağışıklık sistemini güçlendirmemiz gerektiğini gösterdi. Yatırım ve tüketim harcamalarında ciddi daralmalar yaşandığı bu dönemde, ekonomimizin lokomotifi KOBİ’lerimizin, tahsilat başta olmak üzere ödeme sorunlarının ekonomiyi kilitlediğini gördük.
2019 yılı üçüncü çeyreğinde gelen yüzde 0,9’luk büyümeyi sağladık. Ancak ekonomimizin pozitif bir ivme yakalaması, kırılganlıklarımızın kaybolduğu anlamına gelmiyor elbette. Bu paralelde iyimser bir tahminle 2020 yılında yüzde 3-4 bandında bir büyüme öngörüyoruz.
Öncelikle Türkiye de istikrarsızlık, tedirginlik yaratacak bir iç ve dış politika cereyan etmez ise, dünyada da belirsizlik yaratacak olağanüstü bir gelişme yaşanmaz ise, dolar kurunun sakinliğini koruması da mümkün olabilecektir.
Bu yıl, Merkez Bankamızın art arda yaptığı faiz indirimlerinin dünyanın parasal genişlemeye girdiği döneme denk gelmesi TL nda ciddi sarsıntılar yaşanmasının önüne geçti, bunun da enflasyonda olumlu etkisini gördük. Reel sektörü canlandırmak ve yatırım iştahını artırmak amacıyla gerçekleştirilen faiz indirimleri, kredilerin bir miktar toparlanmasını sağladı ve tahsilatlarda pozitif bir hava yarattı. Ancak bu etkinin sürdürülebilir olması için 2020’de reel sektörün kredi iştahının üretim, istihdam ve ihracata yansımasını sağlayacak yapısal, ekonomik ve muhakkak yargısal reformların da gerçekleştirilmesi gereklidir.
“İşsizlik Türkiye nin en önemli sorunlarından biri”
İşsizlik Türkiye için önemli bir tehlike haline geldi. İnşaat sektöründe 500 bin kişi işini kaybetti. Özellikle genç işsizliğin yüzde 26,1’lere yükselmesi, 2020 yılında istihdam artırıcı politikaların acil olarak devreye alınması gereğini ortaya koyuyor. Meslek eğitimine yetersiz ilgi ve bu konudaki destek politikalarının görünmezliği yanında çığ gibi artan üniversitelerden hayata atılan gençlerin çaresizliği, sosyal barışı giderek bozacak önemli etkenlerden biridir. Artık gençlerin ülkede kendine uygun iş bulamaması nedeniyle yurt dışına yönelmesinin boyutları giderek üzücü hal almaktadır. Ne yazık ki özel sektörün yatırım harcamalarında istenen düzeyde değiliz. Özel sektörün yatırım iştahını artırmamız ve bunu istihdama doğru orantılı olarak yansıtmamız şart. İhracatımız artıyor ancak bu artış verimlilik olarak yansımıyor. Markalı, yüksek katma değerli üretim ve ihracat çıkış yolumuz. Tasarruf oranlarını artırmadaki iştahsızlığımız yüzünden dış borç ihtiyacımız artıyor ve ne yazık ki son büyüme rakamlarına baktığımızda tüketim talebinin artışta olduğunu görüyoruz.
İleride risk yaratacak bu talebin üretim, yatırım ve iç ve dış pazar açılımlarıyla dengelenmesi büyümenin kalitesi ve sürdürülebilirliğini de destekleyecektir. Büyüme “gerek şart”tır ançak “yeter şart” değildir. Sürdürülebilir kalkınma ile terbiye edilmiş, insana dokunan bir büyüme modeline geçmemiz gerekiyor. Kısa vadeli geçici pansumanlar yerine uzun vadeli kalıcı tedaviye ihtiyacımız olduğu açıktır.
Unutulmamalıdır ki ne yaparsak yapalım, kapıları açan anahtar hukukun üstünlüğüdür.
Ekonomimizin sağlıklı ve güçlü bir biçimde nefes alması, “yapısal ve ekonomik reformlar” ile bağışıklık sisteminin güçlendirilmesine bağlıdır. Öte yandan hukukun üstünlüğü, eğitim, çağdaş ve katılımcı demokrasi, fikir ve ifade özgürlüğü, kurumların bağımsızlığı ve özerkliği ile liyakati esas alan bir sistemin inşası, bu yapısal ve ekonomik reformların temelini sağlamlaştıracaktır. Yargıyı geliştirmek demokrasimizi, demokrasimizi geliştirmek, ekonomimizi geliştirecektir.
Vergiyi değil, üretimi artırmalıyız.
Kayıt dışı ekonomi ile mücadele ederken, vergiyi adil bir şekilde tabana yaymalıyız. Vergi adaletinin habis uru; dolaylı vergilerin dolaysız vergilerden daha fazla olmasıdır. Bu durum TC Anayasası nın da vurguladığı, “verginin genele yayılması” “verginin adaletli toplanması” “verginin mali güce gore alınması” “verginin kanuni dayanaklarının olması” şeklindeki Vergi Mevzuatı ilkelerini zedeler. Vergilemede bu ilkelerinden uzaklaşma, iş insanlarının işten-yatırımdan uzaklaşması sonucunu doğurur. Oysa ülkemiz yatırım ortamını iyileştirip, istihdam alanlarını geliştirip, büyümenin kalitesi ve sürdürülebilirliğine odaklanan sanayi odaklı, kalkınma odaklı yeni bir ekonomik modele geçmelidir.
Ülkemizin, sürdürülebilir kalkınma ve rekabetçilik gücü artışı için 3 önemli tuzaktan; Orta Gelir, Orta Demokrasi ve Orta Eğitim tuzaklarından kurtulması gerekiyor. Orta gelir tuzağından kurtulup, kapsayıcı ekonomik büyüme dinamiği yakalama hedefimiz, daha katılımcı ve kalıcı bir demokrasiye kavuşma hedefiyle de örtüşüyor.
“Ekonomimizin ve KOBİ’lerimizin en önemli sorunu risk yönetimi ve tahsilattır”
Türkiye ekonomisinin yüzde 99,8’ini oluşturan ve büyük çoğunluğu aile işletmelerinden oluşan KOBİ’lerimizin kırılganlıklarının devam ettiği bir dönem yaşadık. Son 1,5 yılda da gördük ki finans kaynakları daraldığında KOBİ’lerimizin en önemli sorunu nakit akışı ve finansmana erişimi. KOBİ’lerimiz açısından rekabeti kısıtlayan en önemli faktör ise ödeme gecikmeleridir. KOBİ’lerin finansmana erişimde orta ve büyük ölçekli firmalara göre, her zaman daha dezavantajlı olduğu göz önüne alındığında, finansman kaynaklarının pahalandığı ve azaldığı dönemlerde, işler KOBİ’ler için daha da zorlaşır. Türkiye ekonomisinin en önemli sorununun da risk yönetimi ve tahsilat olduğunu düşünüyoruz. Bu noktada alacak sigortasından teşvik ve kredilere, ödeme ve tahsilat sürelerinden finansmana erişime KOBİ’lerimizi önceliklendiren politikaların hayata geçirilmesi gerekiyor.
Bu noktada GESİFED gibi ülke çapında (254 iş insanı derneğini buluşturan) toplam 30 federasyonun çatı örgütü TÜRKONFED in 2011 yılında ortaya koyduğu öneri, tüm ülkedeki federasyonlar ağıyla son 2 yıldır bir kampanya ile devam etmektedir. “Önce Küçüğü Düşün” söylemiyle KOBİ lere dikkat çekmeye çalışılmaktadır. Önce küçüğün düşünülmesi gerektiği ilkesi çerçevesinde belirlenecek 2020 politikalarının ekonomimizin dengelenmesine de destek sağlayacağına inanıyoruz.
İlginizi Çekebilir